Bir Annenin Dilinden, Onun ve Kızının Okul Uyumlanma Hikayesi

Artık 5 yaşını bitirmiş olan kızımız için belki de gecikmiş bir sürecin başlangıcı 11 Eylül 2017. Oryantasyonun ilk günü. Ben eşlik ettim ve okul kapısındayız. İlk hafta sadece üç gün ve iki saat olmak üzere ebeveynli süreç. Bu üç gün de dışarıdan içeriye doğru aşamalı. Önce okul bahçesi sonra içerisi. İçerideki kızım ile dışarıdaki kızım aynı değil. Artık işin rengi değişiyordu Onun için. Gerilimi, kaygısı artıyor ve benim de olumsuz duygularım Onunkilere eşlik ediyordu. O yaşı kadar büyümeye ve uyumlanmaya çalışırken ben kızım gibi davranmayan çocuklara bakıp “NEDEN?” diye hayıflanıyordum içten içe. Yeni kardeşi olmuştu ve gebeliğim sürecinde aldığımız uzman desteği sırasında kaygılı bir çocuk olduğu ve yakın zamandaki okul deneyiminde bu kaygının Onu zorlayacağı fısıldanmıştı kulağımıza.” İşte” diyordum “tam da dedikleri gibi oldu.” Daha neler diyordum neler, adı sorulduğunda cevap vermeyen ve sıkıca bana sarılan kızım göğsümde iken. Çok acı çektiğini düşünüyordum ve bu düşünce beni de acıtıyordu. Sonra kendimi toparlayıp, uyumu için neşeli ve candan kurduğum cümlelerle destek olmaya, normalleştirmeye çalışıyordum tüm yaşadıklarını. Sonra Cihan hanımla hafta sonu randevumuz geldi çattı. Her ebeveyn ile olduğu gibi bizimle de görüşmesi vardı. Dışarıdan bakıldığında sıradan görünen bazı sorular, kızımız muhatap alınarak yapılan görüşme sonunda bir anlaşma; “İki gece yattıktan sonra sabah yine burada olacaksın. Annen seni şu mavi bankta olacak. Canı biraz sıkılacak ama merakla seni bekleyecek…” Cihan hanımın uyarısı üzerine hafta sonu okul ile ilgili bir gündem yapmadık. Sadece sorularına cevap verdik. Diğer günler de olduğu gibi o gün de “Anne, yine kucağında oturacağım” diye yola koyulduk. Bunun üzerine Cihan Hanım ile anlaşmasını hatırlatıp, kendisini dışarıda, onun gösterdiği o mavi bankta bekleyeceğimi söyledim bir çırpıda. Okul kapısında ayrılığı çok dramatikleştirmeden, uzatmadan, pazarlığa açık olmayan net ifadelerle, bulunacağım yeri göstererek kendisini kapıda bekleyen grup rehberi ile içeri gönderdim. O gün bir kez geldi ve söz verdiğim yerde beni gördü. Kapıya geçtim. Sarıldı, kısa süren bi görüşmeden sonra yönlendirmem ile yine grubunun yanına döndü. İkinci gün de benzer şekilde bir görüşme ile geçti. Üçüncü gün artık bu görüşme de olmadı. Sonrasında Cihan hanımın “Çocuklarda üç günden sonra artık davranışlar alışkanlığa dönüşür. Bundan sonra dışarıdaki işlerinizi halledip okul çıkışı almaya geleceğinizi söyleyiniz” uyarısı ile bir üç günü de böylece geçirdik. Çıkışta söylediğim gibi alıyor, merak ve heyecan cümleleri ile neşe içinde kavuşuyorduk. Okula giderken saati takıyor ve dördü gösterip, “Saat tam dörtte burada olacağım” diyordum. Sonra bir gün “Biliyor musun anne, ben bugün hiç saatime bakmadım” dedi. Bu cümle bize tüm gününü özetlemişti. Artık sorulacak sorumuz yoktu ne öğretmenlerine ne de kızımıza. Sonra peşi sıra geldi okul ile ilgili cümleler başka günlerde. “Anne Mavi Kanguru benim kalbimde!”, “Ne zaman gidiyoruz?”. Bir birinci haftanın son günü okuldan almışken bana “Artık beni okulda bırakıp akşam almaya gelsen olur” dedi. İşte bizim uyum hikayemiz. Bu hikayede bizim rolümüz; tutarlı, sözünde duran, sevgi ve coşku ile destek olan ebeveynlik idi. Diğer kahramanlar ise Cihan Hanım ve öğretmenleri idi. “Çocuğa özel rehberlik”leri ile bizim emanetimizin, biricik kızımızın geleceğine önemli bir yatırım yaptılar gibi geliyor.

Esra K.
Ayşe Lina’nın Annesi