Çocuklarımız ve korkularımız.

Çocuklarımız ve korkularımız.

Bir çocukla birlikte hayatımıza binbir türlü güzellik girer. Minicik el ve ayaklar, içimizi ısıtan gülücükler, miss gibi bebek kokusu… Kulağa çok hoş geliyor değil mi? Bir de madalyonun öteki yüzü var: Bir çocukla birlikte hayatımıza bin bir türlü dert de girer. Bu dertlerin büyük bir kısmı elle tutulur gözle görülür şeylerdir. Uyumaz, sizi de uyutmaz. Kakası pek sevimli kokmaz. Bazı dertler ise bunlardan çok farklı, sinsi ve etkilidir. Bu dertler elle tutulmaz. Gözle görülmez ama gene de tüm hayatımızı ve davranışlarımızı etkiler.

Hasta olur mu?

Düşer mi?

Boğazına bir şey kaçar mı?

Doğru kadını/erkeği bulabilecek mi?

Nefes alıyor mu?

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki anne ve babalar en çok çocuklarının kaçırılması ya da öldürülmesinden korkuyor. Bu öyle bir endişe yaratıyor ki çocuklarımızı cam fanuslarda, dertten kederden uzak yetiştirmek arzusuna kapılıyoruz. Aman tırmanmasın; düşer! Okula gitmesin çünkü diğer çocuklar benim çocuğumu ezer! Benzeri kaygılar çocuklarımızı özgür bırakmamızı engeller. Ona zarar gelmesin de, varsın özgür olmasın. Varsın arkadaş edinmesin. Varsın evde kalsın. Bu liste uzar gider. Böylece hem fiziksel ve hem de ruhsal olarak ciddi bir şekilde ihtiyaç duyduğu özgürce oynamasına engel oluruz.  

Her gün onlarca dehşet dolu haber duyuyoruz. Televizyon ve diğer medya, katilleri, saldırganları evimize kadar getiriyor. Böylece ebeveynler kaygı yükleniyor. ‘Benim de başıma gelebilir!’ düşüncesi biz ebeveynlerin elini kolunu bağlıyor. İstatistikler tehlikenin çok da yaygın olmadığını gösteriyor fakat bu durum endişemizi dindirmeye yetmiyor. Türkiye için verileri bilmiyorum fakat İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre bir yılda gerçekleşen bebek kaçırma ve cinayetlerinin sayısı 16 milyonda 5 çocuktan az. Söz konusu bebekler ve çocuklar olunca bu rakam bile tüyler ürpertici. Peki bizler bu ikilemden nasıl kurtulacağız. Çocuğumuzu olasılıklardan korumak en doğal tepkimiz. Çocuğun 18 ayını devirdikten sonra yavaş yavaş birey olma arzusuna kapılması en doğal gelişimsel durum. Bu ikisi arasında dengeyi kurmak çok önemli ve yine iş biz yetişkinlere düşüyor.

Onu korurken gelişimini engellememek için neler yapabiliriz?

  • Çocukların gelişmekte olan bireyler olduğunu aklımızda tutup, dün gerekli-geçerli ve yeterli olan şeyin bugün için gereksiz-geçersiz ve fazla olabileceğini akılda tutalım. Çocuğumuzun gelişimsel ihtiyaçlarına, davranış ve yöntemlerimizle uyum sağlayalım.
  • Çocuğumuzun, sosyal hayatın bir parçası olarak yaşayacağını aklımızda tutalım. Şayet, ihtiyaç duyduğunda birey olma güdüsünü engellersek, hayatın zorlukları ile baş etme becerisi düşük olacaktır. Yani, onu korumak için takındığımız tavır, onun kendini koruma becerisi geliştirmesini engelleyecektir.
  • Normal gelişim gösteren her birey keşif duygusu ile yeni şeylerin yarattığı kaygı arasındaki ikilemi deneyimler. Çocuğunuzun gelişiminin normal olduğunu düşünüyorsanız, onun doğuştan getirdiği kendini koruma becerisine güvenin. O, ne kadar risk alacağını kendisi belirleyebilir.
  • Onunla konuşalım: Çocuklar sandığımızdan daha fazlasını anlayabilirler. Dil gelişimlerinde alıcı dil yani söyleneni anlama, söyleyebilme becerisinden önce gelişir. Özetle, söyleyemediği şeyleri anlayabilir.
  • Tüm ekran deneyimini (tv, tablet ve telefon) sınırlı tutalım. Üç yaşa dek sıfır ekran hedefimiz olsun. İlle de izleteceksek, içeriği denetlenen programları seçelim. Türkiye’de TRT Çocuk kanalının yapımları denetleyen bir Pedagog ekibi var. Bu kanal dışında bir tercihiniz olacaksa kanallarla iletişime geçerek içerikler hakkında bilgi edinebilirsiniz.
  • Çocuğunuzla kuracağınız açık iletişim, onun tüm deneyimlerini rahatlıkla sizinle paylaşmasını sağlar. Açık iletişimde olmak demek, ona dair her şeyin (duyguların, davranışların) olduğu gibi kabul edildiği bir iletişim yöntemidir. Çocuğumuz alacağı tepkilerden korkmadan anne ve babasıyla tüm deneyimlerini paylaşabilirse, şiddetin hedefi olma olasılığı o kadar azalacaktır.
  • Son olarak çocuğunuzun açık/örtük şiddete uğradığına dair şüpheleriniz varsa uzman desteğine başvurun.