Ebeveyn gözünden Deprem Müfredatı

Ebeveyn gözünden Deprem Müfredatı

Doğadan uzaklaştıkça doğum, ölüm, doğa olayları, aslında yaşam döngüsü, doğallıktan uzaklaşıp kaçılması, konuşulmaması gereken olaylar haline geliyor. Doğayla iç içe olan kırsal yaşama baktığımızda doğum, ölüm ve doğadan gelen her şey, tüm normalliğiyle kabul edilir. Köyde büyüyen çocuklar da böyledir; yaşamın tüm döngüsünü bilirler ve doğal kabul ederler. Kentleşmeyle birlikte doğum da, ölüm de tüm doğallığını kaybetti. Artık konuşmak istemiyoruz bunları, ya da başımıza gelince nasıl başa çıkacağımızı bilmiyoruz. Çocuklarımıza da anlatmak istemiyoruz, onlardan duymak istemiyoruz. Çocuklardan can sıkıcı sorular geldiğinde geçiştirmeyi seçiyoruz, ya da ne cevap vereceğimizi bilmiyoruz. Aslında kendi kaygılarımızdan dolayı bunu yapıyoruz. Son zamanlarda yaşadığımız depremlerde de durum aynı, aslında. Teknik olarak bir deprem ülkesiyiz ve her an ülkemizin herhangi bir yerinde deprem olma olasılığı çok yüksek. Peki, çocuklara bunu ne kadar anlatabiliyoruz, ya da anlatıyoruz? Eylül 2019’ da İstanbul’ da yaşadığımız 5.8’ lik deprem, bize pusuda bekleyen tehlikeyi tekrar hatırlattı. Gündemimizden uzaklaştırdığımız deprem, yine geldi odak noktaya oturdu. Deniz’ in bu korkutucu doğa olayıyla tanışması da bu şekilde oldu. Deniz okulda ve biz işlerimizdeydik. Deprem biter bitmez hemen okula ulaşmaya çalıştık; ancak hatların gitmesi yüzünden ulaşamadık. Neyse ki, okuldan rahatlatıcı bir mesaj geldi, herkesin iyi olduğu yönünde. Çocukları okuldan almamızı rica ettiler. Okula gidene kadar, aklımda, acaba iyi mi, çok korktu mu, bundan sonrasını nasıl yöneteceğiz, depremi ona nasıl anlatacağım gibi sorular dönüp duruyordu. Okula gittiğimde güvenli bir yere geçmiş bizi bekliyorlardı. Öğretmeni; “annesi kapının önünden kocaman bir dinozor geçti, sallandık o yüzden dışarı çıktık” dedi. Deniz de “ne dinozoru ya öyle şey mi olur deprem oldu işte, birazdan da kasırga olacak” diye karşılık verdi. Bu diyaloğun üstüne derin bir oh çektim içimden. Zihni henüz çok berraktı bu konuda. Hiçbir bilgi kirliliğine maruz kalmamıştı, neden kaygılanması gerektiğini bilmiyordu. Ancak bundan sonra duyacağı, izleyeceği, öğreneceği her şeyden etkilenecekti. Bilginin çok kolay elde edildiği, ancak kirli olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Çocuklar, maalesef, hiçbir eleme olmadan birçok bilgiye maruz kalıyorlar. Televizyondan, internetten, yetişkinlerin konuşmalarından, akranlarından… Çoğu zaman da bilmeleri gerekenden çok daha fazla detayı öğreniyorlar. Bu gereksiz bilgi karmaşası da çocuklarda kaygı ve korkuyu tetikliyor. Burada çocuğun etrafındaki yetişkinlere, çocuğa yeteri kadar ve doğru bilgi vermek ve onları duygusal olarak hazırlamak konusunda büyük iş düşüyor. Bu konuyu anlatma nedenim, geçen gün Deniz’ in okulunda deprem müfredatı oluşturulacağı konusunda gelen mesajdı.

Denizle deprem konusunda konuşuyorduk. Ancak benim kaygılarım oranında konuşuyorduk. Deprem nasıl bir şeydir, nasıl olur gibi teknik detayları konuştuğumuzu, ama deprem anında ne yapmamız gerektiğini, ya da bunun duygusal yükünü pek konuşmadığımızı fark ettim. Çünkü aslında ben çok kaygılıydım ve kaygılı olduğum bir konuyu konuşmak istemiyordum. Bu yüzdendir ki, okuldan gelen mesaj beni çok mutlu etti. Çünkü; deprem çok ciddi bir meselemiz ve okulumuz benim çocuğuma değer veriyor. Benim çocuğumu hem fiziksel hem de duygusal olarak hazırlamaya çalışıyor. Okulda böyle bir durumda karşılaşırlarsa, çocuklar da dahil herkes, ne yapacağını biliyor olacak ve ben çocuğuma ulaşana kadar güvende olacak. Bu hissin bir anne için ne kadar önemli olabileceğini tahmin edebilirsiniz.

Bir taraftan da kişisel olarak hazırlığımı sorguladım. Okul bu duruma hazırlanıyor; ama biz evde ne kadar hazırız. Deprem anında ya da sonrasında neler yapacağımızı tam olarak biliyor muyuz? Bir şeyler biliyordum; ama bildiklerim yeterli değildi ve duygusal olarak hazır değildim aslında. Bunun üzerine ben de okumalar, araştırmalar yaptım. Deprem anında ne yapabileceğimi ve sonrasını planlamaya başladım. Bu açıdan deprem müfredatı benim için  farkındalık oldu diyebilirim.

Deprem eğitiminin diğer bir işlevi de çocukların doğru ve güvenilir bilgiye ulaşması olacak. Kendilerini güvende hissettikleri bir ortamda ve güvendikleri kişilerden en güvenilir bilgiyi alacaklar. Yukarıda da bahsettiğim gibi yaşadığımız bilgi karmaşası çağında çocuklarımızı doğru bilgiyle buluşturabilmek çok önemli.

 Depremle ilgili eğitimlere, konuşmalara baktığımızda genellikle teknik detaylarla dolu olduğunu görürüz. Deprem anında ne yapılacak, nasıl kendimizi koruruz, sonrasında ne yaparız gibi bilgilerin öğretildiğini görürüz hep. Ama işin duygusal kısmı çok fazla konuşulmaz. Aslında kaygı o kadar fazladır ki konuşmaktan kaçınırız genellikle. Hazırlanan müfredatın bunun aksine duygusal sağaltım da içerdiğini gördüm. Müfredatın duygusal hazırlığa yer vermesi çok önemliydi çünkü duygusal olarak hazırlık aslında teknik olarak yapılması gerekenler için çok elzem. Deprem anında güvenli yeri bulabilme, uygun pozisyonu alma, deprem bittikten sonra bulunulan yeri boşaltma, toplanma alanına gidebilmeyi yapabilmek için duygusal alt yapınızın buna hazırlıklı olması gerekir.

            Tüm bu nedenlerden dolayı iyi ki böyle bir eğitim içeriği hazırlanmış ve çocuklarımız buna erişebilmiş. Umarım  ki diğer okullarda da yaygınlaşır ve okul öncesi eğitimin bir parçası haline gelir.

Uzm. Psk. Ayşe Turan