Okula alışma süreci zorlukları ile başa çıkmak

Okul kaygısı olarak bilinen durum çocuğun yeni mekana ve yeni insanlara alışmakla ilgili endişesi nedeniyle ortaya çıkabilir.  Okula dair ebeveyn kaygısı, bu kaygının söylemlere ya da beden diline yansımaları bu duygunun daha derinden yaşanmasına neden olabilir. Okul öncesi kurumlar hakkında medyaya yansıyan olumsuz haberler, çocukların savunmasızlığı gibi sebepler zaten doğal olarak hissedilen ebeveyn kaygılarını artırır. Kreş öncesi dönemde ise çocuğun ailesi ile kurduğu bağın niteliği, akranları ile yetersiz teması ve ev dışı sosyal yaşama yeterince hazır olmadan okula başlama da okul kaygısını artırabilir. Bakım verenden ayrılmak neredeyse her zaman zordur. Özellikle ebeveyni ile güvenli bağ deneyimlememiş çocuklar bu kaygıyı daha yoğun ve tepkisel olarak yaşayabilirler.

Çocukların ilk bakımverenleri  ile kurdukları ilişkinin niteliği birçok şeyi derinden etkiler. Çocuğunuz doğduğunda kendisini ilk bakımverenin bir parçası yahut onunla bir bütün olarak algılar. Henüz konuşamadığı için bebeğiniz sizinle sinyaller aracılığı ile iletişime geçer. Bu sinyaller ağlama, sevimli/sevimsiz sesler, beden hareketleri ve mimikleri içerir. Bebeğin ilk aylarında ihtiyaç duyduğu her an bakımverenin sinyalleri alıp bebeğin ihtiyacını gidermesi çok önemlidir. Bu deneyim bebeğin kendini güvende ve huzurlu hissetmesini sağlar. Sağlıklı bir ebeveyn çocuk ilişkisinin temel formülü; bebek istediğinde orada olmak, istemediğinde ise orada olmamaktır. Bu çok kritiktir çünkü her iki durum da gelişimsel olarak önemlidir. Bebek sizi ister çünkü buna ihtiyacı vardır. Bebek sukünet ister çünkü buna da ihtiyacı vardır. İlgi ister, oynarsınız. Bir süre sonra oyundan keyif almamaya başlar ve başını sizden öte tarafa çevirir. Bu iki sinyali de okumak ve istediğinde orada olmak, istemediğinde onu kendi başına bırakmak ince bir zanaat olmakla birlikte sağlıklı sosyal gelişim için elzemdir. Gönderdiği sinyallere geç cevap alan ya da hiç cevap alamayan, ihtiyaçları talebi doğrultusunda karşılanmayan bebeğin kaygı seviyesi artmaya başlar.

Bebeğin talebine verilen cevabın hızını düzenlemek de önemlidir. Doğum sonrası dönemde hızlı cevap vermek, ilerleyen yaşlarda ise daha yavaş hareket etmek önem taşır. Çünkü ilerleyen yaşlarda çocukların ebeveynlerine duyduğu ihtiyaç hissinin yanı sıra geliştirdiği anne/babadan ayrı birey olma arzusu da dikkate alınmalıdır. Örneğin 2 yaşa geldiğinde çocuğunuz artık sizinle bir bütün olmadığını, bir birey olduğunu çoktan fark etmiş olur. Çocuk bağımsız bir birey olarak çevresini merak eder ve bağımsız adımlar atmak ister. Ayakkabısını tek başına giyebileceğine inanır fakat henüz ne ince kas gelişimi ne de el göz koordinasyonu açısından bunu yapabilecek seviyededir. Bu bağımsızlık arzusuna, sadece ihtiyaç duyduğu kadar destek sağlayarak, yani ayakkabısını kendi yetersizlikleri içinde bağlamaya çalışmasına izin vererek ve sonuca ulaşmasını sağlayacak kadar destek vererek onun gelişimsel ihtiyacını gidermiş olursunuz. Bu dönemde bakım veren olarak bir adım geride durup çocuğa alan açmak çok değerlidir. Ancak bebeklik döneminde ihtiyaca hemen cevap vermeye alışmış ebeveynler için bu yeni duruma ayak uydurmak her zaman kolay olmayabilir. Çünkü çocuğun değişen gelişim özelliklerine göre değişen ihtiyaçlarını takip edip davranışı değiştirmek hiç de kolay değildir. Bu sebepledir ki hiçbir ebeveyn bunu yüzde yüz başaramaz. Bunun başarıldığı deneyimlerin sayısının, başarılamadığı deneyimlerden daha fazla olması ‘yeterince iyi ebeveynlik’ olarak tanımlanabilir ve sağlıklı gelişim için yeterlidir. Ebeveynin kendini çocuğun gelişimsel durumuna adapte edemediği durumlar ne kadar sık yaşanırsa çocuğun keşif alanı o kadar  daralır ve çocuk kendi başarılarını görmekten mahrum kalır. Bunun sonucunda çocuk özgüven geliştirmekte ve bireyselleşmekte zorlanır, kaygılı ve kaçıngan davranışlar geliştirir. Bu kaygılar çocuğun okula başlama zamanı gelip ailesinin kapsayıcı desteği olmadan sosyal bir gruba gireceğini hissetmesiyle zirve noktasına ulaşabilir.

Kaygılı bağlanma geliştirmiş çocukta okula başlamaya dair tepkiler daha belirgin ve sert olmakla beraber güvenli bağlanmayı deneyimlemiş çocuklarda da benzer tepkiler görülebilir. Daha önce de söyledik: Ebeveynden ayrılmak ve yeni ortamlara girmek neredeyse her zaman zordur.

Özellikle çocuk okula 36 aydan daha erken başlamışsa ebeveyninden ayrılırken tepki göstermesi doğal bir durumdur. Yaşından bağımsız olarak, daha önce ebeveyninden ayrılıp akranları ile bir araya gelmemiş her çocuğun kaygı göstermesi de gayet normaldir.

Bu kaygı; ağlama, korkular üretme, içe kapanma, psikosomatik ağrı(fiziksel kaynağı olmayan ağrılar) ve bulantı olarak ortaya çıkabilir. Bu gibi durumların çözümünde ailenin ve okulun bu durumu ele alış biçimi oldukça önemlidir.
Çocuğunuz kendi kaygı düzeyini ebeveynden gelen tepkilere göre düzenler. Bu bağlamda ebeveynin okula başlama ve çocuğun kendisinden ayrılma hali ile ilgili rahatlığı oldukça önemlidir. Eğer ebeveyn kaygılı ise çocuk hiçbir söz yahut açıklamaya ihtiyaç duymadan durumu hisseder ve kaygılı tepkiler göstermeye başlar. Bazı çocukların ayrışmaya hazır olmasına rağmen, ebeveyni hazır olmadığı için tepkisel davranarak ebeveyni rahatlattığı nadiren de olsa karşılaştığımız bir olgudur. Bu sebeple okul kaygısı ele alınırken ailenin önce kendi hislerinin farkında olması ve ayrışma konusundaki rahatlığı ve desteği çocuğuna yansıtabilmesi oldukça önemlidir.

Kimi zaman da aile hazır olsa da çocuk ayrışmaya hazır olmayabilir. Bu durumlarda; ailenin sabırlı ve destek verici ancak net ve tutarlı bir tutum içinde olması oldukça önemlidir. Okula gitmeyi yüceltmek, çocuğun okulda yaptıklarını merak etmek, sabah okul öncesi hazırlıkları neşeli ve heyecanlı hale getirmek çocuğun okula duyduğu heyecanı ve şevki arttıran faktörlerdir.

Bununla birlikte bu sürecin çocuklar için zorlayıcı olabileceğini anlamak ve bu duyguları çocuğa geri yansıtabilmek çocuğun kendini rahat ve güvende hissetmesi ve kaygıyla baş edebilmesi için en önemli etkenlerdendir. Basit şekilde (Ör: Okula gitmek seni kaygılandırıyor. Orada oyun oynarken bu kaygın azalacak. Merak etme!) duygunun ifade edilmesi inanılmaz bir etki yaratabilir.  

Evde kalınan süreçlerin alışma gerçekleşene kadar sıkıcılaştırılması ve okul kapısındaki vedaların kısa ve net tutulması da işe yarayan diğer uygulamalardandır. Ailenin, çocuğun okula devamlılığı konusunda kararlı olması da çok kritik öneme sahiptir. Tabi tüm bunlar kendi kaygıları ve zaten yoğun olan yaşamlarında bu yeni stresle nasıl baş edeceğini bilemeyen ebeveynler için çok zordur. İşte tam bu noktada okulun rolüne değinmek gerekir. Okullar, ailelerden farklı olarak bu süreçler konusunda deneyimlidir. Sürecin aile ile işbirliği içerisinde ve aileyi destekleyerek devam etmesi önemlidir. Aile, yaşadığı tüm zorluklarda okuldan destek görebilmelidir. Okulların çocukların ve ailelerin uyumuna dair politikalar geliştirmiş olması, bu politikaları hayata geçirecek bir ekibe sahip olmaları gerekir. Çocuğun kaygısının kabullenildiği gibi ailenin de kaygısının kabullenilmesi ve iş birliği içerisinde çalışılması halinde tüm süreç çok daha kolay bir şekilde akacaktır. Her ailenin ve çocuğun kendine has zorluklar yaşayacağı bilinmelidir. Oryantasyon programları öncesi aile ve çocuğun yakından tanınması için çalışılması ve oryantasyonun kişiye özel planlanması çok önemlidir.

İyi bir oryantasyon süreci, iyi bir akademik ve sosyal yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Çocuklar ve aileler bu zorlu ve önemli süreçte desteklenmezse çok uzun süreli olumsuz sonuçların ortaya çıkacaktır. Çocukların ağladığı halde ebeveyninden kopartılması, hiç bir bağı olmayan başka bir yetişkinle başbaşa kalması, çocuğun kendini güvende hissetmediği böyle bir deneyime ailesi tarafından onay verilmesi kabul edilemez. Tüm okulların bu önemli döneme hassasiyetle yaklaşması çok önemlidir. 

Okula başlama döneminde çocuk ve ebeveynin az ya da çok sorun yaşaması beklenen bir durumdur. Süreçteki kaygının sizi ve çocuğunuzu sarmasının önüne geçip çocuğunuzu anlayarak ve onun bireyselliğine saygı duyarak hareket etmek okul kaygısı başta olmak üzere her tip kaygıyla baş etmede tercih edilen en etkin yoldur. Okulların aileler ile iş birliği içerisinde çocuğu desteklemesi ve çocuğun bireysel ihtiyacına göre hareket etmesi de önemlidir.

İyi bir başlangıç fark yaratır. 

Cihan Züleyha Aydın Özdemir

Mavi Kanguru Anaokulu Kurucusu – Çocuk Psikoloğu